Şizofreni; hem hasta hem de hastanın ailesi için yaşamı önemli ölçüde zorlaştıran, kronik bir psikiyatrik hastalıktır.
Şizofreni tanılı hastaların önemli bir kısmının; tedaviyi zaman zaman kabul etmemeleri ve hastalıklarına dair iç görüye sahip olmamaları nedeniyle, yakınları tedavi sürecine yakından dahil olurlar.
Şizofreni tanılı hastaların aileleri genellikle;
Hastanın ilaçlara gösterdiği uyum
Hastayı tedaviye başvurmaya ikna etme
Hastalık belirtilerinin alevlenme döneminde hastayla iletişim kurma güçlükleri
Yasal süreçler (adli olaylar, evlilik, boşanma, mesleki alanlar)
Hastadan mesleki ve sosyal alanda beklentiler (evlenme, sürekli işinin olması, okulunu bitirmesi vb.) gibi alanlarda zorluk yaşarlar.
Şizofrenin her hastada farklı işlevsellik bozulmaları ve klinik belirtilerle görülebildiği unutulmamalıdır. Şizofreni tanısı alan hastaların bir kısmı mevcut işlerini iyi işlevsellikle sürdürürken, bir kısmı basit işlerde dahi zorlanabilmektedir. Önlemlerin hastalığa değil hastaya yönelik olması gerekir.
Hastalığın başlangıç döneminde görülen zorluklar
Hastalık genellikle kadınlarda 25-35 yaş, erkeklerde ise 15-25 yaş arası belirti göstermeye başlar.
Hastalığın başlangıcı genellikle silik belirtilerle olur ve hastalık tablosunun netleşmesi uzun zaman alabilir.
Hastalığın hemen başlangıcında veya hastalık öncesinde şizofreniye özgü olmayan; depresyon, davranım bozukluğu, kaygı bozukluğu, alkol ve madde kullanımı gibi bozuklukların belirtileri ön planda olabilir.
Şizofreninin temel belirtileri olan halüsinasyonlar, hezeyanlar ve belirgin düşünce bozuklukları ise daha geç dönemlerde oluştuğundan, sağlık profesyonellerine başvurulsa dahi farklı tanı ve tedaviler alınmış olabilir.
Hasta yakınlarının ''biz mi anlayamadık'' ''hata mı yaptık'' ''başka hastaneye de mi götürseydik'' benzeri düşüncelere kapılmaması gerekir. Şizofreni belirtileri ortaya çıkana kadar kişilerde çok farklı belirtilerin görüldüğü bilinmektedir.
Tedaviye başvurmada güçlükler
Hastalığın temel belirtilerinden biri hastalığa karşı iç görü yokluğudur. İç görü; hastanın hastalığını kabul etmesi, tedaviye gereksinim duyduğunu ve yaşadığı belirtilerin hastalık nedeniyle olduğu gibi kavramları kapsayan bir terimdir.
Başlangıçta genellikle hastanın ailesi hastayı tedaviye ikna etmeye çalışır. Bu durum uzun bir zaman alabilir.
Hasta genellikle psikiyatriste gitmeye gerek olmadığını düşünür. Psikiyatriste gitmeye ikna olanlarda ise başlanan tedaviyi kullanmama oranı yüksektir.
Tedaviye uyum sağlayamayan bir çok hastada; tedavisiz geçen bir süre sonrasında hastanın dağınık davranışları, halüsinasyonları ve hezeyanları rahatsız edici bir boyuta gelir. Bu durum genelde hastanın bir psikiyatri hastanesine yatırılmasını gerektirir.
Tedavinin gecikmesi tedavinin etkinliğini azaltabilmektedir. Uzun süre tedavisiz kalmış hastalarda düzelmenin daha az olduğu bilinmektedir. Bu nedenle ailenin gerekli durumlarda tıbbi yardım alma konusunda hastanın rızasını beklemek her zaman uygun olmayabilir.
Her ne kadar hem hasta hem aile hem de sağlık çalışanları için zor olsa da kimi hastalarda zorunlu yatış gerekebilmektedir.
Hastalığı tanıma
Hasta yakınlarının şizofreni hakkında bilgilenmesi gerekir.
Şizofreni tanısı almış hasta için; din hocalarından medet ummak, evlendirilirse hastalığın geçeceğini düşünmek veya hastayı tamamen kendi haline bırakarak toplumdan soyutlamak hala sık yapılan yanlışlardandır.
Ne kadar çaresiz hissedilse de şizofreninin bir hastalık olduğu ve tıbbi tedaviyle belirtilerin kontrol altına alınabileceği unutulmamalı.
Aile; şizofreninin ortaya çıkış nedenleri ile ilgili, kendisini veya başkalarını suçlamamalıdır. Şizofreninin kesin olarak ortaya konulmuş bir nedeni olmadığı bilinmelidir.
Hasta yakınları sıklıkla hastalık belirtileri karşısında şaşkına düşerler. Özellikle hezeyanları olan hastalarda hasta yakınları hastayı bu düşüncelerin gerçek olmadığı konusunda ikna etmeye çalışır.
Hezeyan dediğimiz durum hasta için sarsılmaz bir gerçeklikte olduğu için ikna çabaları olumsuz sonuçlanır. Hatta hasta kendisine inanılmadığı için tedavi konusunda da işbirliğine yanaşmayabilir. Bu durumda hezeyanlara karşı tamamen kabul eden ya da yalanlayan bir tutumda değil, merak eden bir tutumda yaklaşmak önerilir.
Örneğin; evinin gözetlendiğini, komşularının kendisi hakkında kötü konuştuğunu, evin dışından kendisine üstü kapalı mesajlar yollayan insanlar olduğuna dair hezeyanları olan bir hastaya ''Sen ne saçmalıyorsun, öyle bir şey yok, bunların hepsi halüsinasyon'' demek işleri zorlaştıracaktır.
Bunun yerine;
''Senin hissettiklerini anlamaya çalışıyorum yaşadıkların seni tedirgin etmiş olmalı. Ben bu dediklerini gözlemlemiyorum. Komşuların kötü şeyler söylediğini duymadım. Ne gibi mesajlardan bahsediyorsun'' şeklinde yaklaşmak daha uygun olacaktır.
Şizofreni tanısı aldıktan sonraki yaklaşım
Yatış sonrasında hastanın bazı belirtileri düzelmiş olsa da %100 düzelme görülmesini beklemek doğru olmaz. Taburculuk sonrası tedavi poliklinik kontrolleriyle devam eder.
Şizofreni tanısı koyulduktan sonra çoğu hastada hastalık belirtileri yineler.
Yineleme genellikle hastanın ilaçları bırakması nedeniyle olur.
Hastanın ilk yatışından sonra yakınlarınca ilaç takibi yapılmalıdır. Ancak kimi hastaya doğrudan ilacını vermek gerekirken, bazı hastalarda sadece aralıklı olarak ilaç kullanıp kullanmadığını sormak yeterli olabilir.
İlaçlarını düzenli kullanan bir hastayı sürekli kontrol etmek hasta ve yakınları arasındaki iletişimde sorun oluşturabilir.
Düzenli olarak ilaç kullanan hastalarda da yineleme görülebilir. Ancak yineleme sırasında belirtilerin şiddeti ilaç kullanmayanlara göre daha az olmaktadır.
Yineleme ilk hastalık atağından sonraki bir yıl içerisinde ilaç kullanımını bırakanlarda %70 iken kullanmaya devam edenlerde %30 dur.
İlaçları bırakan hastanın ilaçlarını neden bıraktığını saptamak tedavi için önemlidir. Bazı ilaçların kilo alma, uyku hali gibi yan etkileri bulunmaktadır. Kimi zaman hasta dile getirmese dahi hasta yakınlarının bu belirtiler konusunda uyanık olması tedaviye katkı sağlar.
Şizofrenide tekrarlama riski olan durumların tanınması
Şizofrenide görülen belirtilerin yoğunluğu her hastada farklılık gösterebilir. Kimisinde içe kapanma, özbakımda azalma ve işlevsellikte azalma ön plandayken kimi hastada ise hezeyanlar, halüsinasyonlar ve huzursuzluk ön planda olabilir.
Her hasta için hastalığın alevlenmesinden önce bazı uyarıcı belirtiler vardır. Bu uyarıcı belirtiler hastadan hastaya değişiklik gösterebilmekle birlikte genellikle;
Toplumdan uzaklaşma
Özbakımına özen göstermemeye başlama
Çabuk ve uygunsuz öfkelenme
Ortama uyum sağlayamama ve şaşkınlık
Bir şey olacağından korkma
Yemek yeme ve uyku alışkanlıklarında değişim
Kendi kendine mırıldanma veya konuşma
Bir sohbeti sürdürmekte güçlük çekme gibi odaklanma problemleri
İlacı bırakma veya saklama gibi belirtilerdir.
Hasta yakınları bu belirtileri tanımalı ve gerektiğinde psikiyatri randevusunu öne çekmelidir.
Hastaların ve yakınlarının iyileşme ve gelecek beklentileri
Hastaların önemli bir kısmında hastalık gidişatında hesaplama, mantık kurma gibi zihinsel beceriler ve sosyal beceriler olumsuz etkilenir.
Hastaların %70'inden fazlası hastalık öncesi işlevselliğine kavuşamaz. Ebeveynlerin çocuklarından mesleki ve sosyal işlevsellik beklentilerinin çok yüksek olması hayal kırıklığı yaratabilir.
Hastaların bir kısmında biriyle bir yuva kurma, romantik veya cinsel ilişki yaşama isteği düşük olabilir. Bu durumdaki kişiyi zorla başka biriyle evlendirmeye çalışmak uygun olmaz.
Hastaların çoğu yoğun bir sosyal iletişim içinde olmaktan rahatsızlık duyabilir.İyi bir üniversiteyi bitirdikten sonra şizofreni belirtileriyle tedavi gören birisinin eski işlevselliğinde olacağını beklemek hem aileyi hem hastayı hayal kırıklığına uğratabilir. Hastaların bir kısmı ise az miktarda işlevsellik kaybı ile mesleki hayatına devam edebilirler.
Ancak genel anlamda çoğu hastanın yüksek düzeyde stres içeren zor işlerde çalışması güç olabilir.
Burada her hastanın hastalık gidişatının çok farklı olabileceğini, çalışma şartları uygun olduğunda yetkinlik isteyen çeşitli meslekleri sürdürebilen şizofreni hastalarının da olduğunu unutmamak gereklidir.
Şizofrenide günlük alışkanlıklar ve duygulanım
Şizofreni hastalarının çoğunda duygu ifadesi sığlaşmıştır. Genelde çevreye ve olaylara karşı ilgisiz görünürler.
Hastaları konuşkan olmaya zorlamak onların daha aktif olmasını beklemek bazen hayal kırıklığı yaratabilir. Ancak bu hastayı tamamen kendi haline bırakmak anlamına gelmemektedir.
Hastanın keyif aldığı alanları saptamak, belirli sosyal faaliyetlere katılmasına destek olmak hastalık gidişatında olumlu katkı sağlar.
Kişi genellikle rutin işler konusunda da ilgisizdir. Bu durumda ev temizliği, market alışverişi, fatura ödeme, yemek yapma vs. gibi ortak yaşamı ilgilendiren konularda ailenin yükü üstlenmesi önerilmez. Hastanın da bu konuda bazı sorumluluklar alması gerekir.
Hastanın sosyal ve zihinsel alanlarda zorlanabileceği öngörülerek başta yardımcı olmak gerekebilir. Daha sonra ise kişinin rutin işlerde olduğu gibi sosyal ve mesleki alanlarda bağımsızlığını kazanması desteklenmelidir.
Toplum zaman zaman şizofreni hastalarını damgalama ve toplumdan dışlama eğilimindedir. Ancak biliyoruz ki hem hastanın hem de toplumun yararına olan durum, bu hastaların topluma katılmasını sağlamaktır.
Kitap Önerisi;
Comments